20 Aralık 2015 Pazar

Oreolu Kek

Pazar miskinliğine, pazartesi sendromuna, çarşamba telaşına, cuma mutluluğuna kısaca tüm hafta tüm hissiyatınıza yanında bi ajda bardakta demleme çay/bi fincan bol sütlü kahve ile adeta bir kanka gibi size eşlik edebilecek bir tarif bu. İşte huzurlarınızda oreolu (gavur negrosu:) )kek;

Malzemeler;

  • 2 yumurta
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı süt
  • 3/4 su bardağı şeker
  • 1 paket vanilin
  • 1 paket kakao (25 gr'lık)
  • 1 paket kabartma tozu
  • 2 su bardağı un
  • Dilediğiniz kadar oreo
Yapılışı bildiğiniz kek işte, sıralama aynı şeker, yumurta ardından süt, sıvıyağ ve en son kuru malzemeler. Kek kalıbını yağlayıp karşımı boca ediyor ve üzerine dilediğiniz kadar oreo kırpıyorsunuz.

Afiyet olsun.. 





18 Aralık 2015 Cuma

Kış Salatası

Kışın ne güzel sebzeler var; rengarenk. Tıpkı yaz aylarının meyveleri gibi. Yani doğanın dengesi bize der ki; yazın meyve ağırlıklı beslen ki enerjik ol, kışın sebze ağırlıklı beslen ki hasta olma :) oysa ki biz kışın ortasında bile karpuz bulur duruma geldik. Ama artık ne yazın tadı var karpuzun ne kışın. Nerede o eski karpuzlar, portakallar, çilekler. Organik adı altında satılanlar yaklaşamıyorlar bile o tada, o kokuya. Kokusu olsa bile, tadı bir hayal kırıklığı. Örneğin salkım domates diye satılan bir domates türü var, elinize alıp kokladığınızda evet o çocukluğumuzdaki kokudan bir şeyler anımsatıyor ama ağzınıza bir dilim attığınızda tatsız tuzsuz bir doku oluyor sadece.

Neyse bu konu apayrı bir post konusu diyerek lafı fazla uzatmadan kış salatasının tarifine geçiyorum. Kilonuza dikkat etmek istediğiniz dönemlerde tek başına bir akşam yemeği olarak bile tüketebileceğiniz bu enfes salatanın içinde yok yok, kışın tüm renkleri burada.

Malzemeler;
  • Brokoli
  • Karnabahar
  • Patates
  • Mor havuç
  • Havuç
  • Pancar
  • Kapya biber
  • Yeşil soğan
  • Dereotu
Sosu için; 
  • 1 diş sarımsak
  • Zeytinyağı
  • Limon
  • Tuz


Miktar belirtmedim, tüm malzemelerin miktarını damak tadınıza göre arttırıp azaltabilirsiniz. Kapya biber, dereotu ve yeşil soğan hariç tüm malzemeleri ayrı ayrı haşlayarak sos ile bütünleştiriyor ve afiyetle yiyorsunuz :)

Hastalıksız bir kış dilerim..

10 Aralık 2015 Perşembe

Yılbaşı Tavuğu veya Tavuk Dolma

Yılbaşı tavuğu da neyin nesi? Hindi değil miydi o? diye sorabilirsiniz, hemen cevap vereyim.
1- Aramızda hindi eti sevmeyen olabilir, benim gibi
2- Hindiler oldukça büyük oluyor, az kişi ile bir kutlama yapacaksanız, yemeğinizin ziyan olmaması için tavukların boyutları daha ideal oluyor.


Öncelikle fotoğraf çok eski ve hiç estetik değil, bu yıl yenisini yaparsak görsel değişimi yapacağım, yılbaşı öncesi kendim ve yapmak isteyenler için tarif şuracıkta dursun diye paylaşıyorum, 2-3 haftacık idare edin :)

Malzemeler;

- 1 bütün tavuk
-1 su bardağı pirinç
-1/2 su bardağı zeytin yağı
- 1 küçük kuru soğan
-2 yemek kaşığı kuş üzümü
-2 yemek kaşığı çam fıstığı
- 1 tutam maydanoz
-Tarçın
- 1 adet kesme şeker
- Tuz
-Yenibahar
-Karabibiber

Zeytinyağını tavaya alın,  soğanı ve çam fıstıklarını ekleyin ve fıstıkların rengi pembeleşene kadar kavurun. Ardından pirinçleri ekleyin, birkaç dakika daha kavurun, kuş üzümlerini ve baharatları da ekledikten sonra 1 su bardağı su ile pişirin. Ocaktan aldıktan sonra ince kıyılmış maydanozları ekleyerek soğumaya bırakın. Bu arada tavuğu içini doldurmak için hazırlamanız gerekiyor, ayak kısımları var ya, hani but diye satılan bölümün ucu oluyor, hah işte oradaki deri kısımlarına bıçakla birer çizik atın ki içini doldurduktan sonra oralardan düğüm yapalım, dolmamız açılıp içi dökülmesin :) Tavuğumuz dolmaya hazırsa ılıyan iç harç ile doldurun ve çizik attığımız yerden butları çapraz olarak birleştirin. 200 derecede ısıtılmış fırında yaklaşık 2 saat pişirin.

Üzeri nar gibi kızarsın diye tavuğun tepsiye sızan suyunu arada bir üzerine süren, tereyağı takviyesi yapan, limon suyu-tuz-şeker ile terbiye yapıp fırına vermeden üzerine sürenler oluyor ama ben gerek duymadım. Takviye bir şey yapmasanız da kendiliğinden kızarıyor zaten. 

İç pilavı malzemelerini damak tadınıza göre değiştirebilirsiniz veya tamamen farklı bir pilav ile kombinleyebilirsiniz, mesela tam da mevsimi olan kestaneli pilav ile.

Afiyetler ola :) 




6 Aralık 2015 Pazar

Oğluma Mektup

Sevgili Met,

Maalesef sana günümüzün mikemmel biloggır anneleri gibi duygu yüklü bir mektup yazamayacağım. En azından şimdilik. Belki ileride. Zaman ne getirir bilemeyiz, belki sen değişirsin, belki ben değişirim, belki şartlar değişir, işte o zaman yeni bir mektup yazarız. Hatta belki sen de bana cevap yazarsın :)

Neyse konumuza dönecek olursak sana bu mektubu yazmaktaki maksadım, şu anki durumu daha net anlamanı sağlamak, yaşam şartlarımızın bende yarattığı tahribatı görüp ileride başına gelebileceklerden ürküp, kendini toparlaman için sana son bir uyarıda bulunmak. Zira seninle ilgili çok hain planlar yapmaya başladım.

Canım oğlum, zaman bazı insanlara su gibi akıp geçerken bana bir gün dört gün gibi geçiyor. Sabah kalkıyoruz ( aslında sana göre sabah, pratikte insanlık hala geceyi yaşıyor ) altını değiştiriyorum, oyun oynuyoruz, kahvaltı yapıyoruz, yumurta ve peynire bulanan kıyafetlerini değiştiriyorum, uykun geliyor, uyutmaya çalışıyorum, olmuyor, küsüyorum, sonra yine deniyorum, azcık kavga ediyoruz, sonra kalkıp yine oynuyoruz, yine altını değiştiriyorum, sütünü içiriyorum, seni yıkıyorum, artık biraz gevşediğini düşünerek tekrar uyutmaya çalışıyorum, yine olmuyor, başaramıyorum, altını değiştiriyorum, yürüşüye çıkıyoruz, eve dönüyoruz, oyun oynuyoruz, sonra bir hevesle 'babamızın gelmesine kaç saat kalmış acaba?' diye bakıyorum ki o da ne'si? bu saat geri mi kalmış? bir de telefonumuza bakalım. 11 mi? hönnnkkk?!?!?!! yok artık! biz saatlerdir ayaktayız, daha babamızın (pedagoglar babamız diye hitap edilmesini onaylamasa da, o bizim evimizin babası işte) gelmesine, 8,5 saat mi var? :( Bence uyuyalım diyorum, tatlım gel uyuyalım diyorum. Başka türlü akşam olmaz diyorum. Tek çare uyumak diyorum. Hayır, uykun olmasa uyumayalım ama uykun da var yani en mantıklı çözüm bu. Gel devrilip yatalım ana-oğul diyorum. Ama yok. Uykuya gerek görmüyorsun. Neyse oğlum, bir şekilde akşam ediyoruz. Sonra ertesi gün oluyor, yine akşam oluyor. Sonraki gün de, o hafta da, o ay da geçiyor. Zor da olsa zaman gelip geçiyor.

Şimdi olduğu gibi gelmeye, geçmeye, akmaya devam edecek zaman.

Sonra evladım, bir bakacağız sen gelmişsin 28 yaşına :) (Neden mi 28? Sen doğduğunda ben 28 yaşımdaydım, o yüzden 28'i seçtim. Bu konuda daha fazla açıklama yapma gereği duymuyorum tatlım.) Tabi okul bitmiş olacak, iş hayatı başlamış olacak. Mesailer, trafikler, iş çıkışı arkadaşlarla bir şeyler yemeler içmeler derken yorgun argın eve geleceksin. Bana iyi geceler öpücüğünü verip, kendini yatağa atacaksın ve saniyeler içinde sızacaksın. İşte benim yıllarca sabırla  beklediğim o gün, o an gelmiş olacak. Hihoha!!! :) Saatleri saymaya başlayacağım, gecenin ikisi olduğunda sessizce başına gelip, aniden zırıl zırıl zırlamaya başlayacağım. Yatağından panikle fırlayıp, kabus mı gerçek mi anlamaya çalışırken, bir taraftan da derdimi anlamaya çalışacaksın. Sorular soracaksın, derdim nedir çözemeyeceksin. Panik olacaksın. Sırtından soğuk terler boşalacak. Mutfağa gidip su getireceksin, içmeyeceğim. Neyin var diyeceksin, söylemeyeceğim. Gel bi hava alalım diyeceksin, gözyaşlarıma gaz vereceğim. Sonra aniden susup yatağıma gideceğim. Sen ne olduğunu anlamaya çalışacak kadar bile enerjiden yoksun halde uykuya dalmışken, 15 dakika sonra yine başında dikileceğim. Aynı senaryo ile. 45 dakika sonra yine aynı kabus. 27 dakika sonra yine başında biteceğim. Böyle böyle sabahı sabah edeceğiz. 5 gibi de 'hadi kalk karnım acıktı, bi tost yap da yiyelim' diyeceğim. 'Şaka mısın yahu?!? bi git başımdan' dediğinde, hayır gerçeğim, annenim, kalk çabuk tostumu yap ama önce çayı koy da o arada demlensin' diyeceğim. Sonra hayırlı bir evlat olarak kalkıp, tostumu çayımı hazırlayıp, yorgun-argın-uykusuz üçlemesi ile işe gideceksin. Tıpkı baban gibi..

Şaka şaka :) yaa ciddi mi sandın? Ben sana kıyar mıyım mavişim benim (kalp kalp kalp) :) Ben senin sağlıkla o yaşa geldiğini, mutlu, keyifli bi hayatın olduğunu dünya gözüyle göreyim, intikam mintikam istemem. Üzüldüğünü görmek ister miyim, dayanabilir miyim? Ne sanıyorsun beni? diyerek burada sözü İbrahim Tatlıses'e bırakıyorum.



bi' el atabilir misiniz şu bebeye lütfen?

Bazı geceler, gecenin üçünde, beşinde bazen ikisinde bazen de altısında ( evet altısında hava hala karanlık oluyor ve hava karanlıksa benim için gece devam ediyordur. ) çok şey hissediyorum. Böyle bi 'şey' işte..

Evet yani, ben bazı geceler sanki hayatımın üzerine limon sıkılmış, onun üstüne reçel boca edilmiş, onun üstüne pilav dökülmüş, onun üstüne nar ekşisi fışkırtılmış, onun üstüne baklava eklenmiş, onun üstüne yumurta kırılmış, onun üstüne tarçın serpilmiş, onun üstüne künefe döşenmiş, onun üstüne maydanoz doğranmış, onun üstüne brownie parçalanmış, onun üstüne peynir serpilmiş, onun üstüne mercimek çorbası dökülmüş, en üstü de sarımsaklı mayonez ve karamel sos ile bir adet vişne tanesi eşliğinde süslemesi tamamlanmış gibi hissediyorum. Evet vallahi aynen böyle hissediyorum. Aşçı olmanıza gerek yok, mazinizde az biraz mutfağa girmişliğiniz, iki yumurta kırmışlığınız var ise ne durumda olduğumu anlamışsınızdır.

Öyle anlamsız, öyle karmaşık, öyle garip, öyle beter, öyle bıkkın, öyle sıkkın, öyle dargın, öyle bitmiş, öyle tükenmiş, öyle 'adam sen de'ci, öyle 'kaptan müsait bi yerde'ci, aynen öyle hissediyorum.

Biraz daha açık konuşmak gerekirse -ki genelde gerekmez- evden prima almaya diye çıkıp, bulduğum ilk köşede kıvrılıp birkaç ay uyuduktan sonra eve dönmek istersin ya, hah işte tam da öyle. O da olmazsa geceleri elime trampet alıp, uyuyan herkesin başında 'dandandandandan' diye çalmak suretiyle, herkesi yatağından fırlatmak istiyorum.

Yani diyeceğim o ki, ya gelin bi el atın şu yanda gördüğünüz bebeye, bi uyutun şunu, bi uyuyalım biz de insan gibi ya da siz de uyumayın yahu lütfen. Hep birlikte uyumazsak belki bu uykusuzluk denen meret daha çekilir bir hal alır, ne dersiniz?


Ali Mete'nin Mekanı

Hamileliğimin 16. Haftasında bir oğlumuz olduğunu öğrendiğimde; ‘hayır, oğlumun hiç bir şeyi mavi olmayacak’ demiştim. Hani kız bebek olunca her şey pembe, erkek bebek olunca her şey mavi olur ya. O kadar çok renk varken maviye mecbur olmam diye düşünmüştüm ama evdeki hesap çarşıya uymadı oğlumun boncuk gözleri dahil birçok şeyi mavi oldu :)


Pinterestte pinlediğim bebek odaları telefonumda, başladım bebek mağazalarını, mobilyacıları gezmeye. Ama yok, benim pinlediğim hiç bir şey bu mağazalarda yok.  Hatta her mağazada birbirinin aynısı 4-5 alternatif var sadece markalar değişiyor. Bebek erkek olduğu için ya kaptan olmak zorunda, ya pilot ya da şoför, en iyi ihtimalle hayvan sever. Üstelik minicik bebeklere koca koca mobilyalar, neymiş efendim 18 yaşına gelince bile bu yatağa sığabilir, gardıroba kıyafetlerini asabilirmiş. İyi de ben bunlardan bir yatak bir dolap alsam odaya başka bir şey koyamam ki :( Ayrıca kim 18 yaşına kadar aynı bebek odasını kullanmış ki :)

Her mağazadan koca göbeğim önümde, asık suratla çıkıyor, oğlumun hayal ettiğim gibi bir odası olmayacağını düşündükçe suratımı daha bir asıyordum. Aslında istediğim bulunmaz hint kumaşı seviyesinde bir tasarım değildi; düz, beyaz, sade hatta sapsade, oğlum gibi minicik şeyler arıyordum. Sonunda aradığımı, mobilya için değil aksesuar için baktığım yerde, evet doğru bildiniz ‘evimizin her şeyi ikea’ da buldum. Sadece bir bebeğin ihtiyacı olanlar, ihtiyacı olabilecek boyutta tasarlanmış, ne eksik ne fazla. Biz karyola ve gardıropta Hensvik serisini, şifonyerde ise Malm serisini tercih ettik. Aynı serilerin enine ve boyuna farklı boyutları da var, mutlaka içlerinden biri evinizdeki boşluklara cuk diye oturcaktır.


Mobilyaları bulunca biraz moralim toparlanmıştı. Hemen sonra pinterestte gördüğüm pastel boyalarla boyanmış gibi ev motifleri ile huzur veren duvar kağıdını tesadüfen Evmanya’da buldum. Sonra Modoko’daki çocuk mobilyalarını gezerken aklımın bir köşesine yazdığım Meltem Mobilya’daki emzirme koltuğu da odamıza eklenip, bir de babamız duvarlarımızı soft bir mavi tonu ile boyayınca ‘evet’ dedim, ‘galiba olacak bu iş’ :)

Aklında soru işareti olanlar için minik bir parantez açmak istiyorum; emzirme koltuğu konusunda gerekli mi gereksiz mi diye çok kararsızdım. Odamız zaten küçük olduğu için gereksiz ufak bir parça bile olsun istemiyordum. Ama değil Ali Mete’nin odası için, evimiz için en gerekli şeymiş meğersem. Çok rahat çok! Bir emzirme koltuğundan çok daha fazlası, inanılmaz dinlendirici. Evde sıraya giriyoruz koltuğa oturmak için :)  (Bu baya uzun bi’ parantez oldu :) )


Gardırop kulplarımızı Zara Home’daki mavi yıldız kulplar ile değiştirdik.  Emzirme koltuğumuzun yanındaki boşluğu ise yine Ikea’nın Hemnes serisinden zarif bir komodin ile tamamladık.


Yatak koruyucumuzun kumaşını yine duvar kağıdı gibi ev motifleri ağırlıklı bir modelden tercih ettik, kumaşı Pastela Home’dan aldık, Ali Mete’nin halası onun için özenle dikti hatta kalan kumaş parçalarından karyolaya aksesuar olarak iki de şirin papyon dikti :)



Ardından hamileliğimin başından beri hediye gelen minik sevimli aksesuarları sergilemek için duvar rafı arayışına girdim. Ancak ne model olarak beğenebildim, ne de ölçü olarak aksesuarlarımıza uygun bir ölçüde bulabildik. Yine pinterestte gezinirken biri iki katlı diğeri tek katlı iki minik ev şeklinde raf gördüm. Dümdüz, beyaz hiçbir özelliği olmayan iki ev ama sanki yuva gibi, o kadar beğendim ki. Beğendim beğenmesine ama satışını yapan bir site bulamadım. Aksesuarlarımızın sığabileceği boyutları hesaplayıp özel yaptırabileceğim bir yer arayışına girdim. Bulduğumda da rafları yaptırmakla kalmayıp hayalimdeki avizeyi de yapmaları ile mutluluktan ayaklarımın yerden kesilmesi bir oldu :) Raf için gösterdiğim görselin aynısını, istediğim ölçülerde yaptılar. Ama avize aşaması gerçekten çok keyifliydi. Duvar kağıdındaki ev motiflerinin benzerlerini çizdik, önce daire, sonra kare derken altıgen bir boyutta karar kıldık. Sonra parçalar yapışmış ve ahşap rengi olarak  avize ve rafları teslim aldık, onları beyaza çevirmek ise babamıza kaldı. Sonucunda ışıklar yandığında çok tatlı ışık saçan yuva gibi bir avizemiz oldu. Evet, dünyanın en iyi avize tasarımı ortaya çıkmadı ama ne yalan söyleyeyim bu avizeden sadece ve sadece oğlumun odasında olduğu düşüncesi beni mutlu ediyor :)


Evlilik hazırlığı yapanlar bilir her şey alınır, bulunur, dizilir ama iş dünyanın en zor seçimleri olan avize ve halıda tıkanır. Avizeyi, rafları yapan cnc ustamız çözdüğünden tek sorunumuz halı kalmıştı. Tabiki hayal ettiğim halıyı baktığım çocuk halıları arasında bulamadım, onu da özel yaptırabileceğim bir yer arayışına girdim. Yine pinterestte beğendiğim bir modelin sadece renklerini değiştirerek odada boş kalan alanın ölçüsüne göre Model Halı’ya yaptırdık. Tam istediğimiz gibi ve çok kısa sürede teslim ettiler.


Sıra geldi tül ve perdeye. Odada birçok şey hareketli olduğu için tülü dümdüz klasik beyaz olanlardan tercih ettim. Perde ise birkaç kez internetten sipariş verip, fotoğrafta göründüğü gibi olmadığı için iade ettikten sonra kumaş seçip özel diktirmeye karar verdim. Gri-beyaz puantiyeli bir kumaş seçtim, artan kumaşlarla dikilen iki minik yer minderi de bonus oldu.


Odanın diğer eksiklerini tamamlamak en kolayı oldu çünkü zaten Ali Mete henüz yokken, hatta fikri bile ortada yokken bir çocuğum olduğunda doğum panosunu Sevgili Özge Hürcan’a yaptıracağıma ve Sevgili Ayşegül Özdemir’in fotoğrafladığı yenidoğan fotoğraflardan minik kanvas tablolar yaptıracağıma karar vermiştim. :)   Kanvas tabloları Plus Canvas’ta yaptırdık ve bu duvarı doğum panosu gibi halat askısı olan English Home’dan aldığımız beyaz bir yıldız ile tamamladık.



Yerdeki son iki eşyamızdan kirli sepeti Koçtaş’tan, beyaz çuval ise Ali Mete’ye halasının Chakra’dan aldığı banyo havlusunun hediye paketi :) İçini Ali Mete’nin küçük kıyafetleri ile doldurup, bağcığını bağladım ve yere bıraktım çünkü sadece bir hediye paketi olmak için fazla tatlıydı :)

Ve sonunda bitti. Başlarken hiçbir şey mavi olmayacak dediğimiz odamızı mavi, beyaz ve gri tonları ile dekore ettik. Tabi bu arada Ali Mete 4 aylık minik bir adam oldu J İşte burası evimizin en huzurlu odası, Ali Mete’nin mekanı oldu..

Not: Yukarıda okumuş olduğunuz post Zeynep'in Evi için hazırlanmış ve orada yayınlanmıştır. 



2 Aralık 2015 Çarşamba

Elmalı Atom Kurabiye

Nice aylardan sonra ellerimle kurabiye yaparım da tarifini -bi' hafta gecikmeli de olsa- blogalamaz mıyım? Sonuçta bu herhangi bu kurabiye değil, Sevgili Met'e rağmen yapılabilen bir kurabiye :)

Bu mis kokulu tarifimi ig annelerine ithaf ediyorum:) Hani şu jojukuylan bitmeyen tükenmeyen bir sabırla, şefkatle ilgilenen, en organik ham maddelerle en besleyici mamaları yapan, 2 kilo bile hamilelikten kalan kilo barındırmayan, evi tertemiz, saçı fönlü, dudağı rujlu, manikürü hiç bozulmayan, (buraya kadar herşey tamam da, buradan sonrasını cidden kıskanıyorum. kıskanmak az kalır, bildiğin çatır çatır çatlıyorum) ve jojukunu uyutup, kitabını alıp, kahvesini köpürtüp #annekahvesi  #annesaati gibimtrak hastag'ler eşliğinde fotoğraf paylaşan anneler varya, hah işte onlara ithaf ediyorum. Mükemmel jojuklarınızı uyutunca kahvenin yanına yaparsınız :) Ben mi? Eve gönüllü bi bakıcı geldiğinde tekrar deneyeceğim çünkü 'tipim şekil, önümden çekil' tadında bi' kurabiye oldu.  #bayıldımmmm kısaca :)

Bu arada siz yoksa limon sıkacağı ile sadece limon mu sıkıyorsunuz kuzum? Biz jojukumuzu uyutamıyor olabiliriz ama limon sıkacağından kurabiye yapabiliyoruz ayıptır söylemesi :) Kurabiyelere bu şekli verebilmek için öncelikle plastik veya porselen ama arkası daha doğrusu içi limon dilimi gibi şekilli bir kurabiye sıkacağı edinmeniz gerekiyor. Kardeşimdeki limon sıkacağının arkası dilimli değil, onunkiyle yapamadık o yüzden özellikle belirtmek istedim bunu. Sonra yok efendim biz yaptık da dilimli olmadı, düz üçgen oldu da, bu tarif yanlış da vay efendim eksik tarif vermiş de gibi şeyler söylerler neme lazım. 

Gelelim tarife;

Malzemeler:
  • 150 gr yumuşamış tereyağı veya margarin
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • 1 paket vanilya
  • 1 yumurta
  • 1 paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar beyaz un
İç malzemesi
  • 2 adet rendelenmiş elma
  • 1 çay bardağı iri kıyılmış ceviz
  • 2 yemek kaşığı kuş üzümü
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
Üzeri için;
  • Pudra şekeri
(iç malzemeyi damak tadınıza ve hayal gücünüze göre değiştirebilirsiniz, kuru meyvelerden oluşan bir tarif de görmüştüm mesela. )

Un ve kabartma tozu hariç tüm malzemeleri çırparak krema kıvamına getiriyoruz, ardından un ve kabartma tozunu ekleyerek yumuşak bir hamur olana kadar yoğuruyoruz. Hamurumuz dinlenirken iç malzemeyi hazırlıyoruz. İç malzemeyi bazı tariflerde pişiriyorlar ama ben pişirmeden kullandım.

Limon sıkacağının içini fırça yardımıyla sıvıyağ ile yağlıyoruz, sonra iç kısmını streç film ile kaplıyoruz ve bir bardağa ters şekilde oturtuyoruz. Dinlenen hamurdan ceviz büyüklüğünde bir parça kopararak, limon sıkacağının içine yerleştiriyoruz. Hamura parmağımızla basınç uygulayarak içini oyuyoruz, içli köfte gibi derinlik oluşuyor. Oluşan çukura yeterli miktarda iç harçtan ekleyerek çukurun dışına çıkan hamurlar ile kapatıyor, kalıptan çıkarıp ters bir şekilde fırın tepsisine yerleştiriyoruz. İlkini yaptıktan sonra 'amaaaan beee bunla mı uğraşcazzz' demeyin, ikinciyi daha hızlı yapacaksınız, üçüncüyü daha da hızlı. Sonra bir bakacaksınız, hamur bitmiş, koca bir tepsi çok tatlışko kurabiyeleriniz olmuş :)

Tüm kurabiyelerinizi hazırladıktan sonra önceden 175 derecede ısıtılmış fırında altları kızarana kadar pişiriyoruz. Soğuduktan sonra pudra şekeri ile süslüyoruz. Yanına bir de bol köpüklü kahve :)

Afiyet olsun...